Cumartesi, Aralık 18, 2010

Uyku Halleri Dizisi no:8

0
Ve diledi tüm kalbiyle,
Masasındaki evrakların deniz kabuklarına dönüşmesini,
Sahte konuşmaların yerini dalgaların sesinin almasını,
Parmaklarının arasında mürekkep lekelerindense kum tanelerini görebilmeyi,
Monotonluğun yerine denizin kokusunu çekebilmeyi içine,
İnsan yapımı ışıktansa serin ve kucaklayıcı karanlığa teslim edebilmeyi kendini,
Hayalleri kadar sımsıkı sarılabilmeyi sevdiğine,
Korkudan azade; kuşkudan, endişeden, sıkıntıdan azade,
Zamandan azade...
Tekrar ve tekrar onu sevmeyi,
Ve sevilmeyi onun tarafından...

Salı, Eylül 07, 2010

Samimi Beyanatlar Silsilesi no:12

2
Sen şimdi orada içiyorsun ya...

Yudum yudum özlüyorum.

Perşembe, Haziran 17, 2010

Samimi Beyanatlar Silsilesi no:11

0
O kadar alışmışım ki hayalinle içmeye, hayalini sevmeye...

Tebessümlerimin sebebidir gerçekliğin.

Pazar, Mayıs 09, 2010

Uyku Halleri Dizisi no:7

0
Ne kadar kaldığını görmekti, her durakta dönüp de ardıma bakmamın sebebi. Her önüme dönüşün getirdiği mutluluk ise beş dakika daha uyuyabilmek gibiydi. Daha vardı. Yetmezdi, ama daha vardı. Son bir parçası kalmış çikolata gibiydi tıpkı; başkasıyla paylaşılmak istenmeyen, hepsi kendine kalsın istenen. Hayatımın en bencil anıydı bu yüzden, yine de küçücük bir pişmanlık bile duymadığımdı. Derin derin içime çekmemin sebebi de buydu. Bir daha olmazsa diye, başka bir koku bilmeyeyim diye...

Bunları ben davet ettim kendime, hepsini biliyordum. Şişenin biteceğini de bildiğim gibi... Bir şişe daha başlamadı o gün. Ama o yol bitmedi hiç. Aklımda akıp duruyor.

Pazar, Mayıs 02, 2010

Samimi Beyanatlar Silsilesi no:10

2
Ne bira şişesinin içinde sevdim seni, ne de şarap kadehimin dibinde.
Olmak istediğin yerdeyken güzeldin en çok, zorlanmadığında ve özgürken.
Kal demeyişim bundandır, hayallerime mal olsa bile.
Düzen dediğim çarkın içinde belirsizliğindi en tatlı olanı,
Böylesine medet umarken ben kesinlikten!
Bilirim yoğunluğu suçlu hissettirir sana hislerimin, söz vermek istemezsin çünkü.
Ne kadar gerçek olurdu sevseydin, tahammül etmemenden bilirim sevmediğin hiçbir şeye.
Söyleyebileceğimi hiç düşünmezdim, ama ihtimallerini planlamayı sevdim.

Perşembe, Nisan 22, 2010

Samimi Beyanatlar Silsilesi no:9

0
"Ve geçti artık doğum günün, artık sen de herkes gibisin."

Doğru söze ne hacet?

Pazar, Nisan 04, 2010

Samimi Beyanatlar Silsilesi no:8

2
Bildim ki çok kolaymış ölüymüş gibi yaşamak. Gömmek kendini hayatın rutinliğine...

Bildim ki çok acı verirmiş tekrar hayata dönmek. Kırmak kabuğunu, izin vermek birilerine...

Ve artık eminim ki; ölerek yaşamak istemiyorum daha fazla.

Uyku Halleri Dizisi no:6

0
Hayat!

Bu sefer kaşıkla verip kepçeyle alma...

Yalvarıyorum sana.

Pazar, Mart 28, 2010

Samimi Beyanatlar Silsilesi no:7

0
İnsan değişebilir mi?

Umarım değişebiliyordur..

Çarşamba, Mart 10, 2010

Uyku Halleri Dizisi no:5

0
"Çok sevmezsen çok acımazsın" demiş rahmetli.

Peki o zaman "yaşar mısın gerçekten" üstad?

"Ucundan tutarak" yaşamış sayılır mıyız hayatı?

Gerçekten pişman mısın "çok sahiplenerek, çok ait olarak" yaşamış olmaktan?

Canımız acımazsa çok, daha da acı olan ömür boyu yalnızlık almaz mı bizi?

Perşembe, Şubat 25, 2010

Samimi Beyanatlar Silsilesi no:6

0
Hep bir şeyler eksik, hep bir şeyler yarım... Bilirim gerçi, yarımlara razı olmak gerek şu hayatta. Öyleyse koy bir kadeh daha...

Samimi Beyanatlar Silsilesi no:5

0
"Hayatımda hiç kimse yok" derken yalan söylememelisin. Melankoli ve şarap her daim seninle..

Pazar, Ocak 31, 2010

Samimi Beyanatlar Silsilesi no:4

0
Kararlardan bahsetmiştik hani. Şu sabahı göremeyenlerden. İşte tam olarak o tür kararlar alınası bir gecedeyiz sevgili her kimse. Zararı yok. En azından size yok. O yüzden okuyup hızlıca geçebilirsiniz. Evet.

Perşembe, Ocak 21, 2010

Uyku Halleri Dizisi no:4

1
Ya hiçbir şey hissetmeseydin? Sevgiyi, huzuru değil yalnızca, acı ve üzüntüyü de hissetmeseydin? Yaşıyor olur muydun o zaman?

İşte böyle sormalı insan kendine bazen azizim. Teselli değil, dayanma gücü bulmak için. Sabaha çıktığında daha güçlü biri olmak için.

Yine de bazen insan hiçbir şey hissetmeme lüksüne sahip olmayı istiyor geceleri..

Çarşamba, Ocak 20, 2010

Samimi Beyanatlar Silsilesi no:3

0
İlginçtir; ufacık mutluluklar koca bir haftayı gülerek geçirmeyi sağlayabiliyormuş. Ondan daha küçük hayal kırıklıkları ise saniyelerin geçmesine izin vermiyormuş bazen. İşte bu ikincisinde, geceler en büyük düşmanımızmış.

Pazar, Ocak 17, 2010

Gogol'ün Paltosu'nun Düğmeleri no:4

0
Durun! Kim olduğunuzu bilmiyorum ama durun! Sadece en büyük derdinizin yastığınıza bıraktığınız saçlarınız ya da gözlerinizin etrafında beliren kırışıklıklar olmadığını biliyorum. Yalnızca durun. Biraz konuşmak istiyorum. Kendi yolumla konuşmak istiyorum. Takdir edersiniz ya da etmezsiniz, fakat kelimeler kalemimden dudaklarımdan çıktığından daha kolay çıkarlar. O yüzden durun. Çünkü vakit alabilir. Beni anlamak yani. Anlayışınız için minnettarım. Peki nereye gidiyordunuz? Hayır durun, söylemeyin! Kuşkusuz muhteşem bir yere, olağanüstü bir işi başarmaya gidiyor olacaktınız. Gülümsüyorsunuz, pembeleşti yanaklarınız. Şu işe bakın, az önce biliyordum neler söyleyeceğimi... Ama unutturdunuz bana. Hayır, gitmeyin lütfen. "Lütfen"! Dudaklarımdan çok sık ve kolay çıkmayan bir söz daha, tıpkı "gitme" gibi. İsminizi bahşeder miydiniz? Ama durun! İstemiyorum bilmeyi, telaffuz edilemez bir şey olmalı. Kavrayamayabilirim manasının derinliğini. Sizinle kalsın, sizinle güzeldir o isim. Başkalarının seslendirmesiyle mükemmeliği azaltılmamalı. Dans eder misiniz? Yo yo, elinizi tutabilmek cesaretine sahip bir kalbi barındırmıyor vücudum. Demek istediğim dans edebilir misiniz? Bağışlayın. Tabi ki ediyorsunuz. Amacım bunu sizden duymaktı sadece. Az önce attığınız birkaç adımı gördüğümde bile hayat boyu dansettiğinizden, yarın güneşin doğacağından emin olduğum gibi emin oldum. Hava ne kadar sıcak değil mi? Halbuki henüz birkaç an evvel donmuş parmaklarımı işgüzar nefesimle sıcak tutmaya çalışıyordum. Sizi hayat boyu tanımamış gibiyim, o kadar farklı görünüyorsunuz ki bana. İnsanları her şeye rağmen seviyorsunuz değil mi? Beni bile sevdiğinizi düşüneceğim neredeyse... Ama korkmayın sapkın düşüncelere sahip anlık bir şair yok karşınızda! Bana karşı gösterdiğiniz sonsuz hoşgörünüzü sevginiz gibi ayrıcalıklı bir duyguyla karıştıracak kadar ümitli değilim hayattan. Lakin düşünmeyesiniz ki bunun eksikliğini bundan böyle hayatı boyunca hissetmeyecek muhattabınız. Hayır, üzülmeyin sakın benim için. Biliyorum başkaları için üzülmek sizin için olağan bir şey. Hoşgörünüzü, üzüntünüze tercih ederim yine de. Hiç konuşmuyorsunuz? Hayır durun, durun. Duymaya hazır değil o melodiyi kulaklarım. En sevdiğim şarkıyı artık dinleyememekten korkuyorum. Hem ben sizin sesinizi bir daha nerede duyarım? Dudak büküyorsunuz. Hayır, beni yanlış değerlendirmeyin rica ederim. İlerisi için bir ihtimale atıfta bulunmadım ben. İhtimal sunulmasını isteyemem kendime zira. İhtimallerle yaşayamam ben, düzenli olmalı her şey! Pekala... Ben karşınıza çıkmadan önce şu köşeden dönecektiniz sanırım veyahut buradakinden dönecektiniz. Siz beni geçip gittiğinizde arkama dönüp bakmayacağım. Hangi yolu seçtiğinizi bilmek istemiyorum. Bir gün o yolda yürüyüp sizin izinizi sürmekten korkarım. Karşılaşırsak yine bir gün, tesadüf ya da bazılarının dediği gibi kader olsun. Siz hem kadere inanan hem de bazen tesadüflere pek mühim anlamlar yükleyebilen birisine benziyorsunuz. Dilerim bir dahaki karşılaşmamızda da buna inanırsınız, yani kader veya anlamlı bir tesadüf olduğuma kanaat getirirsiniz. Belki o zaman, gözlerinizdeki o kayıtsız hoşgörünün yakan acısını hissetmem. Belki o zaman, "olur". Belki, belki, belki.. Denetim altında olduğunu sanıp da, belkilerle boğuştuğum hayatımda artık emin olduğum şey; şu an itibariyle bu yoldan ne zaman yürürsem aklıma düşeceğinizdir. Endişelenmeyin, zira bu yazgıyı kendi irademle kabul ediyorum. Hem zaten bir şeyler yapmak için artık çok geç. İyi günler diye bitirmeyi severim bazen yazılarımı. O halde, iyi günler!

Cumartesi, Ocak 16, 2010

Gogol'ün Paltosu'nun Düğmeleri no:3

1
Severim asansörleri. Enteresan ortamlardır vesselam. Ama en çok içerisinde iki kişi olduğunda bayılıyorum onlara. Hele ki içeridekilerden birisi bensem, değmeyin bendeki keyfe. Eğer diğer zat da (ona bundan sonra Cenk veya Ceren Hanım diyeceğim) benim gibi kapıya bakar bir vaziyette yanımda duruyorsa, şaşmaz bir şekilde ileriye odaklanırız. Maksat derin derin düşünüyor görünüp, aslında Cenk Bey'i inceden süzmektir. Bazen ise sadece derin derin düşünüyor görünmektir amaç. Nedir, nedir sebebi acaba? Ceren Hanım'a ciddi ve ulaşılamaz gözükmek, hatta gözükmekten fazlasını yapıp aynen öyle olabilmek için yanıp tutuşmak ve nihayetinde etkilemek onu sanırım arzu edilen. Onunla zerre ilgilenmiyorsunuz sanki, siz çok daha yüce amaçların peşindesiniz çünkü. Bense zevkle dahil olurum bu oyununuza. O doğal olmayan ancak pek bir narsist olan ortama girmek, insanları anlamayı kolaylaştırmasa bile biraz fikir veriyor bana kalırsa.
Ama haydi daha da zevklisiyle devam edelim, geliniz: Bir de Ceren Hanım ile karşılıklı durduğumuz zamanlar vardır. İşte bu gibi anlarda gülmemek için kendimi zor tutarım, affetsinler lütfen. İleriye bakamazsınız Cenk Bey, zira ileriye bakarsanız bana bakıyorsunuz demektir. İleriye fakat yukarıya doğru bakarsanız da bana bakmamak için elinizden geleni yapıyormuş gibi olursunuz Ceren Hanım, ki bu da bana doğrudan bakmaktan çok daha kötüdür söyleyeyim. Yanlara bakarsanız da aynı derecede komik görünürsünüz Cenk Bey, zira oralarda hiç de ilgi çekici şeyler olmadığını siz de gayet iyi biliyorsunuz. Esas fena olan şey ise benim tüm bunları zaten bildiğimi bilmemeniz veya düşünmemenizdir aslında.
Ancak bu işin üstadları da yok değil hani. Bazıları bu gibi durumlarda varsa en yakın aynaya veyahut katları indikçe ya da çıktıkça oynayan sayılara bakarlar. Onları takdir ediyorum. Eldeki imkanları sonuna kadar kullanmak çok akıllıca bu oyunda. Ama sonucu değiştiremezsiniz Ceren Hanım ve Cenk Bey, incelenesi bir biçimde komiksiniz zira. Oyundan sıkılıp da onu bozmak için dosdoğru yüzlerinize hatta gözlerinize baktığım vakit ise bir çeşit aydınlanma ve ruhen yenilenme hissi yaşıyorum adeta. O nasıl bir paniktir Tanrım. Kendimi bilmesem, aynaya bakıp teyit edeceğim neredeyse Ceren Hanım. Ya Cenk Bey size ne demeli? Hiç yakışıyor mu Allah aşkına? Ne oldu az önceki o yüzyılın lideri bakışlarınız? Hayır, kaçırmayın gözlerinizi. Yakalandığınız için de utanmayın sakın. Siz de en az benim kadar insansınız. Sadece beni küçümsediniz. Asansörün açılıp kapanan kapısından, aynadan, değişen sayılardan, düğmelerden, ayakkabınızın bağcığından, havalandırmadan, ışıklandırmadan daha değersiz olduğumu hissettirmeye çalıştınız bana Cenk Bey. Başaramadınız! Sizi yendim Ceren Hanım, sol gözünüzdeki çapağa rağmen sabah 8:45'te muhteşem göründüğünüzü düşünmeniz nedeniyle yendim sizi. Sizlere de iyi günler!

Samimi Beyanatlar Silsilesi no:2

0
Şu anda bazı sorumluluklarımı ihmal etmiş olmamın verdiği hafif bir pişmanlık hali dışında keyfim epeyce yerinde olduğundan sizi seviyorum. Düşen ilk yağmur damlasından biraz fazla, durgunluğuyla düşüncelerimi rahatlatan yaz akşamlarından biraz daha az. Ama bununla idare etmelisiniz. Çünkü az sonra sizden nefret de edebilirim. Mazur görünüz ve kızmayınız bana. Değişkendir işte insanoğlu...

Cuma, Ocak 15, 2010

Mesai İnsanı no:3

0
Lüzumsuz bir mutluluk var üzerimde. Geçecek biliyorum bir müddet sonra. Tadını çıkarmam öğütlendi. Katılıyorum, zira mutluluğun lüzumsuzu bile kolayca bulunamayabiliyor şimdilerde. Evet..

Samimi Beyanatlar Silsilesi no:1

0
Gecenin bir vakti sizinle beraber üzülebilen, dertlenebilen, çözüm üretmeye çalışabilen ve her daim sevildiğinizi, hatırlandığınızı hissettirebilen birilerine sahipseniz işte artık o gece, "gece" değildir.

Uyku Halleri Dizisi no:3

0
Hatırlıyorum küçükken de vardı bende bu geçmişe dönme arzusu. Bazen olur olmadık yerde gözlerimi sıkıca yumup, birkaç saniye öylece dururdum. Gözlerimi açtığımdaysa yolculuğun tamamlandığını, 3-5 yıl neyse artık geri döndüğümü farzederdim. Hele henüz ortada birileri yoksa, heyecanlanırdım bile. Ortamı dikkatle incelerdim soyutlanmış olarak ve bu bana verilmiş geçici bir şansmış gibi tadını çıkarmaya çalışırdım. Aslında geçmişe dönemediğimi içten içe bilirdim, ama çocukluk işte. Artık çocuk aklımla neyi düzeltmeyi umduysam geçmişe dönerek?

Bu gece denedim, yine olmadı.

Yine de insan her şeye kadir olduğunu düşünmek istiyor gecelerin..

Perşembe, Ocak 14, 2010

Mesai İnsanı no:2

2
Farkettim de; iki yıl daha bu tempoyla yemek yer ve çalışırsam, göbeğimi burnuma değdirebilirim. Hayır, bunu bilmek motive etmiyor beni.

Gogol'ün Paltosu'nun Düğmeleri no:2

1
Bazen öylesine konuşur insan. Ya da öylesine konuştuğu düşünülebilir. Bazen de öylesine yazar insan. Ya da öylesine yazdığı düşünülebilir. Bunu da öyle kabul edelim. Yani cümlelerim arasında ulvi bir mana aramamak gerek tam şu anda. Hatta ve hatta bundan sonra başka bir cümle de olmayabilir. Bunun garantisini ben veremem, siz verebilir misiniz? Bunu kabul edince konuşması, yazması daha kolay. Yani bir mana gözetmeden demek istiyorum. Dediğimi tekrar etmeyi sevmem. O yüzden anladığınızı varsayıyorum. İnsanın yeteri kadar boşluğa düştüğünde ne kadar anlamsız şeyleri okuyabildiğini görmek epey şaşırtıcı bana kalırsa. Evet, evet bir ışık yandı sanırım? Ama ya ben de tam olarak bunu düşünmenizi istemişsem? Yani bu yazı bittiğinde önemli bir bilgi edinmeniz veya aydınlanma süreci yaşama olasılığınız mevcutsa ve ben de bu imkanı sizden şüpheye düşürmek suretiyle esirgemeye çalışıyorsam? Hala okuyorsunuz bakıyorum. Biz Türk insanı garibizdir, hurafeleri, mantıksızlığı, batıllığı severiz. Belki bu yazıyı on kişiyle paylaşınca bir dileğiniz olur, ne dersiniz? İşte! Bir önceki cümleyi okuduktan sonra sayınızın bir hayli azaldığını farzediyorum. Az önceki cümleyi okuyunca ise hafif bir gurur hissi sızdı göğsünüze. Diyorsunuz ki, ben bunca dönüp duran düşüncenin ortasında demir atabilecek sağlam bir zihne sahibim. Belki de yanılıyorsunuzdur, belki de çoktan kaybolmuşsunuzdur aslında kelimelerimin arasında. Ama buna rağmen hala benimleyseniz, sizi sevdiğimi söylemek isterim. Artık yazının başında olduğunuzdan daha değerlisiniz benim için. Bunu söylediğim ilk kişi değilsiniz, muhtemelen son da olmayacaksınız. Ama ne farkeder ki? Şimdi o kadar da özel hissetmiyorsunuz değil mi? Buna alışsanız iyi olur. Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez zira. Hayır, sizi kandırmıyorum. Bu yazı da sonsuza kadar sürmeyecek. Sıkıldınız belki, farkındayım. Fakat sizden biraz daha katlanmanızı rica etmek durumundayım. Zira henüz nihayete ermedi kelimeler. Üstelik sevenlerin lügatında katlanmak yoktur, onlar sadece seve seve eşlik ederler. Beni sevmeme ihtimaliniz mevcut tabii ki. Her şey karşılıklı olacak diye de bir şey yok, sizi anlarım. Üzülürüm, ama acısı geçer bilirsiniz veya bilmezsiniz. Hala benimle misiniz? Güzel. Hissediyorum, şimdi kelimeler yazının başındaki gibi akmıyor kanımda, yavaşladılar. Sabahlamak güzel şey aslında. Sabahlayan insanın söyleyecek bir şeyleri vardır, bu sözüme mim koyunuz. Değiştirmek istediği bir şeyler de olabilir. Haydi siz de sabahlamışsınızdır daha önce, bilirsiniz. Ama nedenlerinizi kendinize saklayabilirsiniz. Umrumda değiller. Şaşırdınız, belki de kızdınız şimdi de değil mi? Korkarım bu da umrumda değil. Şu anda size olan tüm saygımı kaybettim. Neden bilemiyorum tam olarak. Belki de şu anki amaçsızlığım, sizi de amaçsız görmeme neden oldu. Yeni bir gün doğacak yakında ve biz hala başladığımız yerdeyiz. Ya da belki tam olarak olmamız gereken yerdeyiz. Sufi olmak var aslında değil mi? Her gün yeniden doğabilmek için ölmeden evvel ölebilendir Sufi. Ama geç olmuştur herhalde bunun için, pek çok şey için olduğu gibi. Gerçi Sufi'nin birine sorsanız öyle demez eminim buna. Pek iyimserler. Ah siz hala burada mısınız? Bence artık yatma vakti, ama her zaman şunu düşünmüşümdür: Sabahlarken insanın düşünceleri deliliğe daha yakın bence. Değil mi? Daha serbest düşünmüyor mu insan? Daha ölçüsüz ve cüretkar? Haydi azizim yoruldunuz siz, ama iyi geceler dilemiyorum. Neden? Bunu da bilemiyorum inanın. Eski arkadaşları hatırlatan şeyleri sakladınız mı hiç? Hayır resimler değil, kastettiğim onlara ait olan veya onları hatırlatan şeyler. Ne bileyim efendim, defterinizin kenarına düştükleri notlar, hakkınızda yazdıkları minik yazılar, size zamanında vermiş oldukları ufak nesneler, bir tutam saç.. Tamam sonuncusu biraz garip. Şimdi ben de saklıyorum desem tuhaf olur. Bazılarını saklıyorum, bazılarını saklamıyorum diyeyim de belirsiz bırakayım konuyu. Yarın semaverle sohbet etmek, delgeçle vals yapmak durumundayım. Yarın dediğim bugün. Bitti. İleride olası bir karşılaşmamızda bittiğini söyleme lütfunu gösterdiğimi unutmayın sakın. Bittiğini söylemeden de biten şeyler var aslında. Bunu da konuşuruz. Yani ben konuşurum siz de dinlersiniz. Haydi!

Gogol'ün Paltosu'nun Düğmeleri no:1

0
- Seni ilk gördüğüm andan beri sana sarılmaktan başka bir şey düşünemiyorum. Geçen günler hem saniyeler kadar hızlı, hem de yıllar kadar yavaş. Kalbim, seni gördüğümde artık bana ait değilmiş, yerinden çıkıp sana koşmak istermiş gibi çarpıyor. Bir yolu olmalı...

-- Bu söylediklerinde samimi misin?

- Hayır, sadece dinlediğinden emin olmak istemiştim...

Uyku Halleri Dizisi no:2

0
Geceleyin alınan kararlara güven olmaz. O yüzden çok büyük ve önemli sözler vermemek gerek ihtiyaç ve arayış halindeki o zavallı zihne. Gün doğduğunda, büyük şevkle alınan o kararı yürürlüğe koyamadığını görmek yeteri kadar büyük bir hayalkırıklığı olmalı zira.

Ne kadar küçük karar, o kadar küçük özgüven kaybı.

Hayır hayır... Cesur kararlar gündüz vakti, güneşin altındayken, olayların göbeğindeyken alınır dostlarım; gecenin karanlığında ve güvenliğinde, uykunun verdiği kendinden geçmişlikte değil.
Yine de insan cesaret etmek istiyor geceleri..

Çarşamba, Ocak 13, 2010

Mesai İnsanı no:1

0
Çalışma saatleri döngüsüyle insan belli bir rutine bağlanabiliyor belki. Ama bu sadece görünüşte böyledir. Ruhun her bir zerresi bu duruma isyan etmektedir aslında. Bu isyanı harekete geçirmek için çok kısa bir kıyaslama anı yeterli hem de. Birçok insanın uyanmamış olduğu bir saatten başlayarak birçok insanın uyukladığı başka bir saate kadar önündeki ekrana sevdiğine baktığından daha fazla bakmak zorundadır çalışan insan bünyesi. Öyle bir bakar ki, havanın karardığını hatta mesainin bittiğini bile anlamaz. Bu esnada ne elektrik faturasını ne de bir büyükelçinin diğerinden daha aşağı seviyede bir koltukta oturtulmasını hatırlar. Sadece ekran ve o.

Yanlış olan bir şeyler yok mu ortada?

Aslında bu sabah kapıdaki güvenlik görevlisini elinde asasıyla Gandalf'a benzetmem ve bir an için ( tamam, sadece bir an için ) "You shall not pass!" repliğini duyar gibi olmam dışında bugün o kadar da anormal başlamamıştı. Hayırlar olsun.

Uyku Halleri Dizisi no:1

1
Düştüğün yerde yatıp kalmak mı olması gereken, yani kabullenmek mi yazgıyı en küçük olmuşlarda bile; yoksa kalkıp devam etmek mi can havliyle? Biz onu seçene kadar bir kader var mı aslında? Ya da hayat dediğin, bizim yazıp yönettiğimiz görkemli bir tiyatro oyunu mu yoksa? Sıcak bir duş mu paklar bu soruları, yoksa temiz bir uyku mu? Bu gece uyku beni alırken bunların hiçbirini hatırlamayacağımı biliyorum. Yine de insan merak ediyor geceleri..

Kapı kulpları

0

Ne demiş Elif Şafak?


"Hayatın özü direnişte yatar. Ancak direnenler insan gibi yaşar. Geri kalan insanlar ikiye ayrılır: nebatgiller -her şeyle barışıktır bunlar- ve çay bardakları -pek çok şeyle barışık olmasalar da karşı çıkacak güce sahip değillerdir."


Elif Şafak'ın insan türlerine ek olarak üçüncü bir tür daha var bana kalırsa:

Kapı kulpları..

Hiçbir şey ile barışık olmak zorunda değillerdir. Ancak geçmişle beraber yaşamak zorundadır kapı kulpları. Zira pek çok insanın parmak izlerini üzerlerinde taşırlar. Sevseler de sevmeseler de, kabul etseler de etmeseler de o izler hep oradadır ve kapı kulpları onlarla yaşamayı bilirler. Arada bir silinip temizlenseler dahi onların anılarıyla yaşamaya devam ederler. Çay bardakları gibi yok saymazlar, nebatgiller gibi de barışık değillerdir yani...


Tam olarak bir direnen de sayılmazlar. Çünkü onlar direndiklerinin farkında değillerdir. Sadece hep orada olmuşlardır. Boşu boşuna veya anlamlı bir devamlılık için...Onların varlığı, direnmek anlamına geldiğinden korkak veya cesur olmalarının hiçbir önemi yoktur. Bahsi açıldığında da "ben sadece yapmak zorunda olduğumu yapıyorum" derler.


Çok fazla yok bunlardan. Zira yazar da onları azımsadığından olsa gerek değinme ihtiyacı hissetmemiş sanıyorum. Yazık..

İnleyen Nağmeler


MusicPlaylistRingtones
Create a playlist at MixPod.com